HomeHubyar Sultan

Beydili Boyu

Ali Kenanoğlu ve İsmail Onarlı Oğuz Türkmenleri tarih boyunca münferiden yaşamamışlardır.Töre ve tüzelerine uygun, tarihsel gelenekleriyle örtüşen

Laik egitim insanca yaşam mitingi
Hdp’ye mihman olduk
Patent kararına yargı dur dedi

Ali Kenanoğlu ve İsmail Onarlı

Oğuz Türkmenleri tarih boyunca münferiden yaşamamışlardır.Töre ve tüzelerine uygun, tarihsel gelenekleriyle örtüşen, dikey örgütlü bir sosyal yapı kapsamında toplu olarak yaşamışlardır. Bu sosyal ve siyasi yapının coğrafi çerçevesi içinde “El (il)” sözcüğünü kullanmışlardır. Belirli dönemler El yerine Budun ya da Ulus kavramlarını da kullandıkları olmuştur. Elin, boyun, oymağın, obanın, ailenin yerleşim alanına “yurt” denilmiştir. Bu bağlamdan olarak; “Eline, Beline, Diline sahip ol” özdeyişini somut biçimde yaşama geçmesi için Türkler “Tüze”leştirmişlerdir.  Orta-Asya Türk Elllerinde Araplar’ın yüz binlerce katliamlarına, soylarına yabancılaşan Selçuklu ve Osmanlı yöneticilerinin kırımlarına rağmen Türkmenler bu “kara sevdaları”ndan vazgeçmemişlerdir. Tüm bu katiamlar Oğuz töresinin yok edilme savaşıdır. Türklerin genlerine yeryüzüne gelişleriyle birlikte “ulus olma bilinci” işlenmiş ve Oğuz Ata’dan gelen töre değişmez yasa haline getirmiştir. Türkler tarih boyunca da bu “siyasi bilinci” nesilden nesile aktararak getirmişlerdir. En son bu bilinci yok etmek isteyenlere gereken cevap; Kurtuluş Savaşı ile verilmiştir. Atatürk’ün Cumhuriyet ile birlikte “bir olalım iri olalım diri olalım” anlayışı ile ulusal şahlanış gerçekleşmiştir. ULUS DEVLET olmanın gereği “dil-tarih-kültür-yurt” bilincine vakıf olmaktan geçer. 1950 yılında başlatılan “Türk Kültürü Soy Kırımı” eylemi dışarıdan ve içeriden, devlet bünyesindeki işbirlikçileri eli ile halen devam etmektedir. Okullarda ana dil Türkçe yerine İngilizce eğitim ve öğretim yapılması en büyük ihanettir. Buna ilaveten küreselleşme ile birlikte son dönemde “Türk Irkını Melezleşirerek Yoketme” planları, ABD merkezli Moon Tarikatı ve Gülen Cemaati tarafından uygulanmaktadır. Tarikatların organize ettiği “Oktay Babuna Kampanyası” ile toplanan kanların ABD’ye gönderilerek DNA haritalarının çıkarılması ve YKY yayınlarınca basılıp dağıtılan Bayram Keten’in yazdığı “Ay Çarpması Ayinleri” kitabı bunun somut bir örneğidir. Ulus anlayışını yok ederek, yerine “ümmet anlayışı” ya da yumuşatılmış şekliyle “Milli Görüş” veya “Türk-İslam Sentezi” ikame edilmeye çalışılmaktır. Türkler’in tarih sahnesine çıkışından günümüze değin; Türk Ulusal yapılanmasında boy, oymak, oba, aile sistemi çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle bir çok yazımızda Türk Aşiretleri üzerine vurgu yapmaktayım. Güler TANYILDIZ’ın “BEYDİLİ’Yİ ARARKEN”(1) adlı duygusal makalesi böyle bir yazı yazmamı gerekli kıldı. Bu yazımızda Oğuzların 24 boyundan biri olan Beydili boyunu elimizde bulunan kaynaklardan anlatmaya çalışacağız.   

I – KIZILBAŞLIK NEDİR .? 

Bir çok yazımızda değinmemize rağmen Kızılbaşlık nedir, sorusunu birkez daha yanıtlayalım. Kızılbaşlık teriminin kökenine ilişkin çok çeşitli görüşler vardır. Kızılbaşlık terimine özel anlam yükleyen ve kendisiyle özdeşleştiren Türkmenler olmuştur. Kızılbaş eşittir Türk’tür. Kürşat KARACABEY bu konuya ilişkin uzunca bir yazı yazmıştır.(2) Biz burada kısaca Aleviler, Kızılbaşlığı nasıl algılıyorlar ona değineceğiz. Farklı miletler inanç olarak kabullenseler dahi “Alevilik-Bektaşilik-Kızılbaşlık” Türklere özgü bir terminolojidir. Prof.Dr. Emel Esin ve Dr.İsmail Kaygusuz; Çin, Arap ve Rus kaynaklarına dayanarak verdikleri bilgilere göre: Alevi terimini Orta-Asya’da Türkler ilk kez bugünkü anlamıyla 9.yüzyılın ilk çeyreğinden sonra kullanmışlardır.(3) İslamiyeti, Türk töre ve inanç potasında eriten Türkler, yeni senteze (alışıma)’da, Emevi ve Abbasi İslam anlayışından ayırmak için, muhalefetteki Hz.Ali yanlı bir ifade ile Alevilik demişlerdir. Türk destanlarında Hz. Ali ile Gök-Tanrı özdeşleştirilmiştir.(4) Alevilik mezhepten ve tarikatten daha çok bir “Akılcı Tasavvuf Yolu”nu içerir. Yüzlerce yıl süren göç dalgaları halinde Anadolu’ya gelen Türkler; akılcı inanç ekolüne sahip oldukları için Alevilik yeni anayurtlarında yetersiz kalır. Bu kavram yerine siyasi iktidarı da hedefleyen yeni bir terim ile kendilerini ifade ederler. O da Kızılbaşlık’tır. Kızılbaşlık siyasetinin temellerini Hâce Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Balım Sultan (1458-1519/20) ile Şah İsmail Hatayî (1487-1524) atmışlar ve teorize etmişlerdir. Anadolu Alevi ve Bektaşi Türkmenleri’nin derleniş ve toparlanışlarının: Birincisini, Baba İlyas Horasanî (?-1240); İkincisini, Sultan Hünkâr Hâce Bektaş-ı Veli (1209/10-1271/2); Üçüncüsünü, Şeyh Bedreddin (1357-1420); Dördüncüsünü ise Şah İsmail Hatayî gerçekleştirir. Kızılbaşlık siyaseti; Anadolu’da yapılan Seyyid Ocakları mensubu dedeler ile Türkmen Aşiret, Oymak ve Oba Beyleri’nin katılımıyla iki “TÜRKMEN KURULTAYI”nda somut uygulanabilir hale gelmiştir. Her iki toplantıya da Şah İsmail başkanlık etmiştir. Birincisi, Erzincan-Tercan’ın Sarıkaya yaylasında 1500 yılında gerçekleşmiş; alınan karar sonucu, “SAFEVİ TÜRK KIZILBAŞ DEVLETİ” kurulmuştur. İkincisi; yine Şah İsmail’in başkanlığında Sivas’ın Yıldızeli’ne bağlı Banaz-Bedirli arasındaki Sarıkaya yaylasında 1509 yılında yapılır. Bu toplantıda yeni kurulmuş devletin askeri ve politik stratejisi tartışılır. Devletin sınırları; Batı’da Fırat-Dicle Irmağı’ndan; Doğu’da Aral Gölü-Ceyhun Irmağı’na kadar ki coğrafi bölgeyi kapsayacak şekilde belirlenir. Bu iki kurultayla Kızılbaşlık toplum projesi ve devlet sistemi belirlenerek uygulamaya koyulur. Şah İsmail: “Yüreği dağ, Bağrı kızıl yakut gibi kan olmadan, Kızılbaş olmak kimsenin haddi değildir” der. Fakat bu Kızılbaşlık tasarımı, Şah İsmail’in 23.5.1524 yılında Hakk’a yürümesiyle son bulur. Safavi Türk Kızılbaş Devlet erkinden, Türkmen Beyleri giderek dışlanır ve yerlerini, Selçuklular’dan bu yana sürekli devlet yöneticisi çıkarmış Fars kökenli aristokrat ailelerden gelen bürokratlar ve Şii mollalar alır. Türkler yurdu olan bugünkü Güney Azerbaycan sömürge statüsünde kalır. Sonuçta Safevi Devleti bir Fars (İran) devleti olur. Şah İsmail sonrası Kızılbaş Türkmenler yer yer “muhalif düzeyde” başkaldırmalarına karşın başarılı olamamışlar, Osmanlı devlet yöneticileri kanlı bir şekilde ayaklanmaları bastırmıştır.(5) Anadolu Türkmen Oymaklarının ve Dede Ocaklarının “Kızılbaşlık Toplum Projeleri” de Şah İsmail sonrası “ütopya” olarak yerini “Mehdi beklentisi”ne bırakır ve “tefekkür dönemi”ne girilir. (6) En sonunda Kızılbaş Türkmenleri’nin düşünü (ütopyasını); (anne ve baba tarafından) Karaman ve Kızılkoca Türkmenleri’nden olan Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’i kurmasıyla birlikte gerçekleştirir. Kızılbaşlık tanımına gelince: Alevi-Bektaşi inanç ve kültür öğretisinin, toplumsal yaşam tarzının; siyasallaşmış doktrinel adına ve devlet iktidarını amaçlayan stratejik hedefine; sosyo-ekonomik toplumsal kuramının uygulama düzeninin sistemine KIZILBAŞLIK denir. Yani Alevilik öğretisinin; toplumu bilgi ve becerilerisiyle yönetme, iktidar erkiyle uygulama modeline Kızılbaşlık sistemi denir.(7) Bugün ise Alevilik ve Kızılbaşlık özdeş hale gelmiştir. Destanlardan ve çeşitli kaynaklardan Oğuz Türkmenleri’nin “kızıl börk”, siyah libas ve 40 cm. boyunda ökçesiz sivri burunlu “kızıl çizme”ler giydiklerini bilmekteyiz. Prof. Fuat Köprülü; Babailer İsyanını, “Siyah libaslı, kızıl börklü, ayakları çarıklı” Türkmenlerin, Karamanoğlu’nun komutasında Konya’yı istila etmelerini, Bektaşilik ceryanını, Safevi İmparatorluğunun kurulmasını, Heterodoks Göçebe hareketleri olarak değerlendirmektedir. Horosan’da, Selçuklu İmparatoru Sancar’a isyan eden Türkmenleri de aynı sosyal tipi temsil eden zümreler olarak değerlendirmektedir.(8) 

II – GENEL OLARAK BEĞDİLLİLER. 

Oğuzların Boz-Ok kolunun Yıldız-Han Oğullarından olan Beydili boyu; Kaşgarlı, Reşid ud-din ve Yazıcı-Oğlu’nun yapıtlarında Oğuz boyları listesinde yer almaktadır. Beydili’nin anlamı “Sözü değerli, büyükler gibi aziz” analmındadır. Onkunu Tavşancıl kuşudur. Et bölüşümünde sünüğü “sağ umaca”dır.Kendine özgü özel damgası vardır. Beğdili, Oğuzlar’ın hükümdar çıkaran beş boyundan biridir. Diyen Prof.Dr. Faruk Sümer; Harizmşahlar hanedanının bu boydan olduğu söylemektedir. Osmanlı Tapu Tahrir Defterleri’nde 23 Beğdili yer adına rastlanılmıştır. Beğdililer oymaklarının bir kısmı, Safevi Devleti kuruluşuna katılmışlardır. Beydili oymak ve obaları XIV. -XVI. Yüzyıllarda Boz-Ulus ve Yeni-İl, Kuzey Suriye, İran, İç-İl bölgelerinde yerleşik ya da göçer olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.(9) Or.Prof.Dr.A.Zeki Veli Togan: “Horezm Ülkesini Gazneliler’den sonra Selçuklular’a tabi valiler idare ettiler. Selçuklular’a tabi valilerden Oğuz Beğdili aşiretine mensup Atsız (1127-1156) yarı müstakil iken, oğlu İl Aslan (1156-1172) tam müstakil oldu; bunlar ve halefleri ayrı bir sülale sıfatıyla Batı-Türkistan’da, nihayet Halifeliğin tekmil şarkî kısmında hakim rol oynadılar. Horezmşah Alaeddin Tekiş (1172-1200), oğlu Alaeddin Muhammed (1200-1220) ve onun oğlu meşhur Celaleddin Horezmşah (öl.1231) bunların büyük hükümdarlarıdır. Bu sülaleyi Çengiz Han ortadan kaldırmış ve Celaleddin ordusunun bakiyesiyle Azerbaycan’a gelmişken 1231’de orada Kürtler tarafından öldürülmüş ve askeri de Moğollar’dan kaçarak Anadolu’ya, sonra kısmen Suriye’ye geçmişlerdir, ki buralarda yine “Horezmliler” ismiyle maruf olmuşlardır.” Demektedir. (10) 10 Ağustos 1230’da Erzincan-Yassı Çimen’de üç gün süren savaşta Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat’a yenilen Celaleddin Herezmşah askeri birliklerinin bir kısmıyla, Azerbaycan’a doğru çekilir. Daha sonradan toparlanan Celaleddin Harezmşah; Moğollara karşı savaşır. Moğol saldırılarına dayanamayarak Diyarbakır’a doğru kaçar ve tekrar Dersim’e gelir. Celaleddin Harezmşah; Palu İlçesi’nin Ohi Bucağı’nın yerli halkı olan Dümbelli Zazaları tarafından öldürülür. Bu olayı haber alan Dersim eteklerindeki Türk Kabileler, Palu’ya inerek Celaleddin Harezmşah’ın intikamını alırlar ve cesedini alıp, Dersim Dağları’nın yüce bir noktasına defnederek türbe yaparlar ve “Sultan Baba” adını verirler. 1231 Yılında Kürtler tarafından öldürülen Celaleddin Harzemşah; bazı kaynaklara göre Palu’da bazı kaynaklara göre ise Ahlat’ta Hakk’a yürür. Alevi söylencelerinde Palu Kürtlerince öldürüldüğü yönündedir. Celaleddin Harezmşah’ın ölümünden sonra Harezm beyleri, komutanları ve emirleri Selçuklular’ın hizmetine girerler.(11) Bunların başında bulunan Kayır Han, Selçuklu sultanı Alaeddin’e bağlılık gösterip onun hizmetine girer.Yanında diğer Harezm beyleri olan Bereket, Yılanboğa, Canbirdi, Saruhan, Güçlühan da vardır. Emirlerin reisi olan Kayır Han, Ahlat cıvarındadır ve Selçuklu sultanı Alaeddin bu sığınmacılara Erzurum bölgesini tahsis eder. Onun yanındaki diğer beylere de bu bölgeyi paylaştırır. Konar-göçerlerden oluşan maiyyetleriyle bu beyler Erzurum’a hareket ederler. Harezmlilerin çoğu Erzurum ve Erzincan dağlarına parekente olmuşlardır.Anadolu Selçuklu hükümdarı I.Alaeddin Keykubad bu Harezm Beylerinden Kayır Han’a Erzincan’ı, Bereket Han’a Amasya’yı, Güçlü Han’a Larende (Karaman)’ı, Yılanboğan’a Niğde’yi H.629/M.1231/2 yılında ikta olarak verir. Alaeddin Keykubad 1237’de Sivası’da Kayır Han’a tevcih eder.(12) Prof.Dr. Halil Cin; İkta (Tımar) sistemi Hititler’den Osmanlı’lara değin Anadolu’da uygulanmış bir toprak düzenidir. Demektedir.(13) Prof.Dr.Ömer Lütfi Barkan; Osmanlı İmparatorluğu’nda kolonizatör Türk dervişlerine ve kırlardaki zaviye sahiblerine toprak verildiğini belirtmektedir.(14) Selçuklu ve Osmanlı toprak düzeni çerçevesinde, Beydili oymak beyleri kendilerine bağlı aşiretleri ile birlikte yerleşik düzene geçerler. Beydili boyundan olan Hobyar Sultan’da bu dönemde bugünkü Tokat’ın Almus İlçesine bağlı kendi adıyla anılan köye yerleşmiştir.Anlatılanlara göre; Hubyar Sultan, Kemah-Erzincan yöresinde savaşlara katılmıştır. Muhtemelen bu savaş Yassıçimen savaşı olabilir.İzmir’in Kemal Paşa (Nif) ilçesine bağlı kendi adıyla köy kuran Hamza Baba’da Harezm beylerinden Saruhanoğulları ile savaşlara katılmıştır. Daha sonra Manisa bölgesi Saruhanoğullar’ına “ikta” olarak verilmiştir. Sıraç toplulukların dini lideri olan Hobyar Sultan’ın adını Horezm-Beydili aşiretlerinin bir oymağından almış olabilir. Çünkü Hobyar ya da Hubyar Sultan’ın gerçek adı “Ahmet”tir. Sivas-Tokat-Amasya bölgesinde, 200’ü aşkın köyü kapsayan Beydili aşiretlerinin, 13. yüzyıldan bu güne kadar inanç merkezi olan “Hubyar Sultan Ocağı”, geleneksel “Atalar Kültü”ne bağlı Oğuzların yaşayan töresel organizmasıdır. Bu durumda Hubyar Sultan’ın dini önderden daha çok bir Türkmen Beyi olduğunu göstermektedir. Tokat-Sivas arasındaki Tekeli Dağı yöresi Hubyar Sultan’ın kurduğu zaviyeye bağışlanmıştır. Çünkü, bugün Tunceli’de hala efsanevi dini önder olarak yaşatılan ve kutsanan Tujik Dağı’nın doruğunda ki Sultan Baba türbesi, Celaleddin Harezmşah’dır. Aynı şekilde Bayat Boyu beylerinden Şeyh Hasan’a da manevi misyon yüklenerek kutsanmış ve Arapgir Onar Köyü’deki türbesi korunarak bugünlere getirilmiştir. Anadolu’nun bir çok yerinde Oğuz Oymak beylerinin türbeleri Selçuklu döneminde “Baba, Dede, Şeyh” takıları eklenerek, İslam öncesi Türk örf ve inanç motifine uygun hale getirilmiştir. Bu durum, eski bir uygarlıktan yeni bir sosyal düzene geçiş toplumlarında görülen tipik bir uygulamadır. Genel olarak her toplumsal değişim ve dönüşümlerde de görülmektedir. Heterodoks İslam anlayışında ve inancında olan Türkmen toplulukları Orta-Asya’daki kült ve kültürlerinide yeni “yaşam tarzları”na eklemleyerek günümüze değin yaştarak getirmişlerdir. 

III – BEĞDİLİ OYMAKLARININ YERLEŞİM YÖRELERİ. 

Beydili toplulukları 16. yüz yıl da bir bölümü yerleşik düzene geçmesine karşın çoğunluğu göçer durumdadır. Rum Eyaleti 387 Numaralı 937/1530 Tarihli Defter-i Hakânî, Tokat-Sivas Livası kayıtında Sıraçlar hakında şu ibareler vardır: “Dede, Sarraçlu cema’ati bölüğü kethudası”, “Sarraç köyü-Zile kazası”(15) Bu durumda gösteriyor ki, o dönemde Beğdili Sıraçlarının başlarında “Dede” ünvanlı önder olan örgütlü bir topluluk vardır. Tokat-Almus Hubyar Köyünden halen İstanbul-Okmeydanı Cemevi dedesi olan İlyas Demirtaş’ın anlatımına göre: 13. yüz yılda Tokat-Sivas yöresine gelen Beğdili boyunun Hubyar oymağı olup; daha sonra diğer oba ve oymaklar gelmişlerdir. Beydili beylerini Hubyar Sultan karşılamış, onlarda aşiretleri ile dergahın talipleri olmuşlardır. Çok daha sonra gelen Beğdili oymakları da aynı geleneği devam ettirmişlerdir. Beğdili Sırac (Sarac-Sarraç) oymağıda yolak olarak Hubyar Sultan Ocağı’na bağlıdır. Tokat Hubyar Köyü’nün 1709 tarihli vesikalarda toprağa bağımlı bir yerleşim birimi olduğu belirtilmektedir.(16) Beğdili boyu obaları 18. yüzyılı başından itibaren Ankara’dan Sivas’a değin yerleşik tarım toplumuna geçerler. Sivas eyaletinde bulunan İlbeyli aşireti 1840’da muhtelif köyler teşkil edecek surette çoktan yerleşmiş idi.(17) Cevdet Türkay’ın belirtiği oymak ve obaların adlarının bir kısmı Cengiz Orhonlu’da araştırmasında saptamıştır. Biz burada sadece C.Türkay’ın eserinden vereceğiz. Cevdet Türkay, “Başbakanlık arşiv belgelerine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nda; oymak, Aşiret ve Cematlar” adlı araştırmasında, Beydili boyunun Oymak ve Obalarınların yerleşim yörelerini şöyle belirtmektedir:   1) “Ağdöğer: Rakka Eyaleti, Türkman taifesinden, Ağdöğer Oymağı, Beğdili Aşiretindendir.” 2) “Beğdili (Beğdilü), Beğdilli (Beğdillü): Sivas, Rakka, Kangal (Sivas), Adana, Halep, Kaş Kazası (Teke Sancağı), Tarsus Sancağı, Sis Sancağı (Adana Eyaleti), Ruha (Urfa),Trablus-u Şam Sancağı, Hama Sancağı; Türkman Taifesi.” 3) “Sarac, Saraclı (Saraclu): Tokat, Kütahya, Manavgat Kazası (Alaiye Sancağı) 4) “Uğurlu Şeyh Oğulları nam-ı diger Şeyhlü: Ankara Sancağı, Türkman taifesinden. Uğurlu Şeyh Oğulları nam-ı diger Şeyhlü Aşireti, Beğdili Aşiretindendir.” 5) “Akkaş: Hamid Sancağı, Aksaray Sancağı; Türkman taifesinden; Akkaş cemaati Beğdili Aşiretindendir.” 6) “Arab, Arablar, Arablı (Arablu): Sıvas, Meraş, Diyarbekir Eyaletleri, Menteşe Sancağı, Rakka Eyaleti, Anamur Kazası (İçel Sancağı), Adana, Edirne, Selanik Sancağı, Çorum Sancağı, Koçhisar Kazası (Aksaray Sancağı), Mardin Kazası (Diyarbekir Eyaleti), Zülkadiriye Kazası (Meraş), Bozok, İçel Sancağı, Alaiye Sancağı, Düşenbe Kazası (Alaiye Sancağı), Mağnisa Kazası (Saruhan Sancağı), Alaşehir Kazası (Aydın Sancağı), Erzurum, Adana havalisi, Saruhan Sancağı, Hezargrad Kazası (Niğbolu Sancağı), Antalya, Kütahya, Hama, Hums Sancakları, Çıldır Eyaleti, Gelibolu Sancağı, Şehirköy Kazası (Paşa Sancağı), Siverek Sancağı, Karaman, Uzuncaabad Hasköy Kazası (Çirmen Sancağı), Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı), Aydın Sancağı, Adala Ovası (Saruhan Sancağı), Yeni İl Kazası (Sivas), Göynük Kazası (Hudavendigar Sancağı), Arapgir Sancağı (Sivas Eyaleti), Divriği Sancağı (Sivas Eyaleti), Kars Eyaleti, Uluborlu ve Gönan Kazası (Hamid Sancağı), Ürgüp Kazası (Niğde Sancağı); Konar-Göçer Türkman Yörükani taifesinden. Beğdilli Aşiretinden olan Arablar Cemaati, İçel Sancağında iskan olunmuştur.” 7) “Arablıibrahim (Arabluibrahim): Niğde,Halep, Ankara, Kengiri, Rakka Sancakları; Türkman taifesinden. Arablıibrahim cemaati, Beğdilü Aşiretindendir.” 8) “Arablımersin (Arablumersin): Niğde Sancağı; Türkman taifesinden. Arablımersin Cemaati, Beğdili Aşiretindendir.” 9) “Beğdili (Beğdilü-Beğdilli-Beğdillü); Halep Eyaleti, Yeni İl Kazası, Rakka Eyaleti, Gülnar Kazası (İçel), Adana, Kışehir, Canik, Karaman Sancakları, Danişmedli Kazası (Bolu Sancağı), Sivas, Çıldır, Kars Eyaletleri; Konar-Göçer Türkman taifesinden.” 10) “Beğmişli (Beğmişlü): Sivas, Rakka, Karahisar-ı Şarki Sancakları, Behisni Kazası (Malatya Sancağı), Deyr-i Ruhye ve Selimiye Sancakları (Rakka Eyaleti), Hama Sancağı (Trablus-u Şam Eyaleti), Yeni-İl Kazası (Sivas Sancağı); Türkman Taifesinden. Beğmişli Cemaati, Beğdilli Aşiretindendir.” 11) “Burak, Buraklı (Buraklu, Burak maa Çağıradak): Kars-ı Meraş Sancağı (Meraş Eyaleti), Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Menbüc Kazası (Rakka Eyaleti), Haran Nahiyesi (Rakka), Sivas, Halep, Rakka Eyaletleri, Tokat Kazası (Sivas Sancağı), Kete Kazası (Hudavendigar Sancağı), Adana, Tarsus, Sis, Karahisar-ı Şarki Sancakları, Timurhisarı Kazası (Siroz Sancağı), Yüreğir ve Sarçam Kazaları (Adana Sancağı), Zülkadriye Kazası (Meraş Eyaleti); Türkman Yörükanı Taifesinden. Buraklı Cemaati, Beğdili Aşiretindendir.” 12) “Cece, Ceceli (Cecelü, Çeçeli Çeçelü): Çorum, Rakka, Aksaray Sancakları, Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Adana, Halep Eyaletleri, Gülnar Kazası (İçel Sancağı), Kengiri, Niğde, Aksaray Sancakları, Katar Kazası (Çorum Sancağı), Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı), Eyübeli Kazası (Aksaray Sancağı): Konar-Göçer Türkman Taifesiden. Ceceli (Çeçeli) Cemaati, Beğdili Aşiretindendir.” 13) “Cihanbeğli (Cihanbeğlü, Cihanbeğlü nam-ı diğer Yedi boy): Haymana Kazası (Ankara Sancağı), Harpırt (Harput) Kazası (Diyarbekir Eyaleti), Kengiri, Çorum, Kütahya, Arabgir Sancakları, Diyarbekir, Rakka, Meraş Eyaletleri, Ankara Sancağı, Bozok Eyaleti, Tokat Kazası (Sivas Sancağı), Eğin Kazası (Arabgir Sancağı), Koçgirli Sancağı (Bozok Eyaleti), Hısn-ı Mansur Kazası (Malatya Sancağı), Kırşehir Sancağı, Kars, Çıldır, Sivas Eyaletleri, Çerkez Kazası (Kengiri Sancağı), Malatya Sancağı, Erzurum Eyaleti, Kehta Kazası (Malatya Sancağı), Çermik Sancağı (Diyarbekir Eyaleti); Konar- Göçer Türkman Ekradı Taifesinden. Cihanbeğli (Canbeğli) Cemaati, Beğdil Aşiretindendir. Cihanbeğlü Cemaati, Kütahya Sancağında vaki Sarısu ve Karaçam nam mahallelerinde iskan etdirilmiştir.Nam-ı diğer Yediboy Cemaatidir.” 14) “Cırık, Cırıklı (Cırıklu): Rakka Eyaleti, Selmanlu-i Kebir Kazası (Bozok Sancağı), Anamur Kazası (İçel Sancağı), Düşünbe Kazası (Alaiye Sancağı), Adana Sancağı, Kars-ı Meraş ve Alaiye Sancakları; Türkman Taifesinden. Cırıklı Cemaati, Beğdili Aşiretindendir.” 15) “Dengiz, Dengizli (Dengilü), Dengüz, Dengüzlü, Dangizler (Denizli, Denizlü, nam-ı değer Kara Koğa), Denizler: Budaközü Kazası (Bozok Sancağı), Kütahya, Adana, Meraş, Sivas, Arabgir, Selanik, Halep ve Rakka Sancakları, Zülkadriye Kazası, Denizli, Baklan Kazaları (Kütahya Sancağı), Mangalya Kazası (Silistre Sancağı), Gümülcine, Yenice-i Karasu Kazaları (Paşa Sancağı); Yörükan Taifesinden. Dengizli (Denizli) Cemaati, Beğdili Aşiretindendir. 16) “Diger Döğer; Rakka Eyaleti, Siverek ve Çemişgezek Sancakları, Adana, Sis ve Karahisar-ı Sahib Sancakları: Diger Döğer Cemaati, Beğdili Aşiretindendir.” 17) “Dimlek, Dimlekli (Dimleklü, Dimekli,Dimeklü): Raka, Erzurum, Kars, Ahıska, Sivas, Malatya, Arabgir, Divriği, Diyarbekir, Bozok, Karaman, Kütahya, Aydın, Saruhan, Haleb, Hama ve Hums Sancakları; Türkman Taifesinden. Dimekli Cemaati, Beğdili Aşiretindendir. 18) “Elbeğli (Elbeğlü, İlbeğli, İlbeğlü, Meraş İlbeğlüsü ): Birecik Kazası (Biret-ül Fırat Sansağı), Haleb, Sivas, Rakka, Kilis, Meraş, Ayıntab, Adana Sancakları, Merzifon Kazası (Amasya Sancağı), Zile, Yüzde Pare, Tokat Kazaları (Sivas Sancağı), Rumkal’al Kazası (Rakka Sancağı), Manboc Ravendan Nahiyesi (Haleb Sancağı); Türkman Taifesinden. Beğdili Aşiretine tabi olan Elibeğlü (İlbeğlü) Cemaati, göçebe taifesinden olmayub, zer’ve hars ile meşgul olurlardı. Tokat Voyvodolığı aklamından Sivas’da sakin İlbeğli Kabilesi 39 adet ma’mur kışlak ve 14 adet hali kışlakda sakin idiler.” 19) “Göndüşlü (Gündüşlü), Gündeş, Gündeşli, (Gündeşlü, Güldeşli, Güldeşlü): Aydın, Saruhan, Kengiri, Menteşe, Meraş, Halep, Rakka, Erzurum, Kars, Ahıska, Çıldır, Sivas, Kırşehir, Teke Sancakları; Akhisar Kazası (Saruhan Sancağı), Sındırgı Kazası (Karesi Sancağı), İbsala, Malkara ve Keşan Kazaları (Gelibolu Sancağı), Kula Kazası (Kütahya Sancağı), Marmara-ı Aydın Kazası (Saruhan Sancağı), Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Evreşe Kazası (Gelibolu Sancağı), Alaşehir Kazası (Aydın Sancağı), Kavak Kazası (Canik Sancağı), Güzelhisar, Mağnisa Kazaları (Saruhan Sancağı), Eşme Kazası (Kütahya Sancağı): Konar-göçer Türkman Yörükan Taifesinden. Beğdili Aşiretine tabi olan Göndüşlü, Gündeşli Cemaati , konar-göçer makulesinden olmağla, tekalif-i örfiye ve şakka’dan muaf ve müsellemdir.” 20) “Hubyar, Hubyarlı (Hubyarlu): Turgud Kazası (Konya Sancağı) 21) “Kadirî, Kadirli (Kadirlü), (Kadirlioğlu), Kadrili (Kadrilü): Rakka, Niğde, Arabgir, Divriği, Sivas, Malatya, Hama, Ana, Hums Sancakları, Selmanlu-i Sağî Kazası (Bozok Sancağı), Kırşehri Sancağı: Konar-Göçer Türkman Taifesinden. Kadirli Cemaati, Beğdili Aşiretindendir. Kadirlioğlu Cemaati, Bozok Livası dahilinde Selmanlu-i Sağî Kazasında vaki Karagöl karyesine iskan olunmuştur. Mezkür cemaat, Kafirkıran Cemaatı içindedir.” 22) “Karaşeyh, Karaşeyhler, (Karaşeyhli, Karaşeyhlü, Karaşeyhli Avşarı, Karaşıh): Sivas, Maraş, Diyarbekır, Kütahya, Saruhan, Karaman, Haleb, Rakka, Niğde, Arabgir, Divriği, Malatya, Kengiri, Kilis, Ankara, Aydın, Hama ve Hums Sancakları, Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Hısn-ı Mansur Kazası (Malatya Sancağı), Şiran Kazası (Erzurum Eyaleti), Selmanlu-i Kebir Kazası (Kırşehir Sancağı): Türkman Taifesinden. Karaşeyhli (Karaşıhlı) Cemaatı, Beğdili Aşiretindendir.” 23) “Kasım, Kasımlar (Kasımlı, Kasımlu): Rakka, Haleb Eyaletleri, Alacahan mevkii (Sivas Sancağının Kangal Kazasında), Kargı Kazası (Kengiri Sancağı), Mağnisa Kazası (Saruhan Sancağı), Saruhan Sancağı: Türkman Taifesinden. Kasım Cemaatı, Beğdili Aşiretindendir.” 24) “Kayas, Kayaslar, Kayaslı, “Kayaslu): Rakka, Aksaray, Niğde Sancakları, Koçhisar Kazası (Aksaray Sancağı): Konar-Göçer Türkman Taifesinden. Kayas Cemaatı, Beğdilli Aşiretindendir.” 25) “Kılıçbeğli (Kılıcbeğlü): Rakka, Erzurum, Kars, Ahıska ve Meraş Sancakları: Türkman Taifesinden. Beğdili Aşiretinden olan Kılıçbeğli Cemaati, bâ hatt-ı hümayun Rakka halalisine iskan olunmuşdur.” 26) “Kırgıl, Kırgıllı (Kırgıllu, Kargıl, Kargıllı, Kargıllı): Rakka, Aksaray, Hama, Hums, Adana, Sisi ve Meraş Sancakları: Konar-Göçer Türkman Yörükan Taifesinden. Kırgıllı Cemaatı, Beğdili Aşiretindendir.” 27) “Kızılkoyunlu: Rakka, Karaman, Kırşehir Sancakları, Haymana Kazası (Ankara Sancağı), Bolvadin Kazası (Karahisar-ı Sahib Sancağı), Şam Havalisi, Ankara cıvarı, Irak, Sabanca ve İznik-mid Kazaları (Kocaeli Sancağı), Ayazmend Kazası (karasi Sancağı), Bergama Kazası (Hudavendigar Sancağı), Mağnisa Kazası (Saruhan Sancağı), Süleymanlı Kazası (Kırşehri Sancağı), Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı); Konar-Göçer Türkman Ekradı Taifesinden. Beğdili Aşiretinden olan Kızılkoyunlu Cemaati, senevi 300 guruş mal ile Ekrad-ı Lekvanik mukataası tevabiindendir.” 28) “Kömec, Kömenc, Könec, (Kömecli,Kömeclü, Gömec,Gömecli, Kgömeclü): Rakka Eyaleti, Mağnisa Kazası (Saruhan Sancağı); Türkman Taifesinden. Kömecli (Gömecli) Cemaatı, Beğdili Aşiretindendir.” 29) “Mîrzâ: Rakka ve Haleb Eyaletleri, Alacahan mevkii (Kangal Kazasında); Türkman taifesinden.Mîrzâ Cemaatı, Beğdili Aşiretindendir.” 30) “Perdeltacirlisi (Perdaltecerlisi): Rakka, Bilecik, Erzurum, Kırşehri, Bozok, Sivas, Karaman ve Dyarbekir Sancakları, Havran Ovası (Haleb Eyaleti); Türkman taifesinden. Perdel tacirlisi (Pardal tecirlisi) Cemaatı, Beğdili Türkman Aşiretindendir. 150 Hane olan cemaat-ı mezbure, Ruha (Urfa) ile Birecik beyninde vaki (Çermelik hanında iskan ve zer’ve hars ile meşgul iken, 120 senesinde firar ve Erzurum tarafına gidüb ve mirileri Rakka tarafından tahsil olunur iken, ahara malikane olmağla, bu tarafda olan bakiyyesi yankarına gitmişlerdir. Elyevm Kırşehir ve Bozok tarafında olurlar, deyu tahrir olunmuş.” 31) “Sarac, Saraclar, (Saraclı, Saraclu, Salac): Şarkpâre ve Tokat Kazaları (Sivas Sancağı), Ünye Kazası (Canik Sancağı), Kütahya, Hamideli, Aydın ve Karahisar-ı Şarki Sancakları, Mut Kazası (İçel Sancağı), Düşenbe Kazası (Alaiye Sancağı), Geyve Kazası (Kocaeli Sancağı), Uşak Kazası (Kütahya Sancağı): Konar-Göçer Yörükan taifesinden.” 32) “Tecerli-i Pardal, (Tecerlü-i Pardal): Karaman, Sivas, Kırşehir, Bozok ve Rakka Sancakları: Konar-Göçer Türkman Taifesinden. Tecerli-i Pardal Cemaatı, Beğdili Aşiretindendir.” 33) “Ulaş, Ulaşlı (Ulaşlu, Ulaşfakih), Ulaşlar: Adana, Tarsus, Meraş, Haleb, Karahiar-ı Şarki ve Rakka Sancakları, Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Ordu Kazası ( Karahiar-ı Şarki Sancağı), Zülkadriye Kazası (Meraş Eyaleti), Çatalca Kazası (Hasha-i İstanbul Sancağı), Diyarbekir Eyaleti, Yalakabad Kazası (Kocaeli Sancağı), Rumkal’a Kazası (Rakka Eyaleti): Türkman Yörükan Taifesinden. Beğdili Türkman Aşiretinden olan Ulaş (Ulaşlı) Cemaatı, Çukurova’da Kurdkulağı ile Burnaz Köprüsü mabeyninde vaki, Karaküfiler nam mahalle iva ve iskan etdirilmeleri içün, Divan-ı Hümayun’dan emr-i Şerifi tahrir olunmuştur.” 34) “Yâdigârlar, Yâdigârlı (Yâdıgârlu): Rakka, Niğde, Sivas, Kütahya, Aydın, Saruhan, Karaman, Haleb, Hama ve Hums Sancakları, Avunya Kazası (Biga Sancağı), Keskin Kazası (Kırşehri Sancağı): Yâdigârlı Cemâatı, Beğdili Aşiretindendir.”(18)   

IV – TOROSLAR’DAN IĞDIR’A DEĞİN BEĞDİLİ OYMAKLARI .

Ali Rıza Yalman “Cenupta Türkmen Oymakları” adlı eserinde; 1922 senesinin Şubat’ından başlamak üzere 10 yılını Türkmenler arasında geçirerek araştırma yaptığını yazmaktadır. 200-250 Yıl önce Akdeniz bölgesine iskan edilmişlerdir. a)Yalman; Beydili Oymağı’nın 12 obasını şöyle sıralamaktadır: Türkiye’dekiler; 1) Ferhan’dinli (Kefer Sarı Köyü), 2) Tirkenli (İnkılap K.), 3) Şarkevi (Bostancık K.), 4) Karaşıhlı (Nizip Köyleri), 5) Ulaçlı (Arkık K.); Suriye’dekiler; 6) Kazlı veya Şahmanlı (Çeke Köyü), 7) Bekmişli (Belve K.), 8) Güneç-Bayraktar (Taşkapı K.), 9) Kadirli (Cübbin K.), 10) Hacı Mahlı (Tileyli K.),11) Haydarlı (Taşlı K.), 12) Çelebi (Kerpiçli Köyü). Ayrıca her obanında o dönemdeki reisini belirtmektedir.[19] Toroslar’ın Aladağ bölgesi Yüreğin Ovası’daki Beydili Aşireti yerleşim yerlerini ise: “Sirkenli, Çakşırlı, Kesik, Çukurkamış, İncirli (burada Karakoyunlular çoktur), Adalı, Topraklı, Kırhasan, İsahacılı (bu köyde halkın çoğu Malatya’lıdır), Kırmıtlı köyleri. Maraş, Gaziantep, Çukurova ve İçel bölgesinde de yöre yöre Beydili obaları vardır.(20) 19.Yüzyılda Aydın’ın Alaşehir kasabasından Çukurova’ya gelen ve yazın Aladağ çıkan Horzum Oymağı için A.Yalman, “Bu oba sanki Türkistan’dan gelmiş yeni bir oymağı hatırlatmaktadır” diyerek; Maraş, Kozan, Niğde, Kayseri ve Sivas taraflarında da obalarının bulunduğunu belirtmektedir.(21) Bugün Beydili Sıraç topluluklarıda giyim kuşamdan, geleneklerine kadar aynı özellikleri taşımaktadır. Horzum ya da Harezm denen bu obalar Beydili boyundandırlar. b) Nihat Çetinkaya, “Iğdır Tarihi” adlı eserinde, Beğdili Boyu oymak ve obaları ile igili aşağıdaki bilgileri vermektedir: “-Türkmenistan Türkmenleri’nden Yavmut boyunun Ak oymağına bağlı kollarından biri “Sarıcalı” Türkmenleridir. – XVIII. Yüzyılda Azerbaycan’ın Karabağ Hanı Sarıcalu oymağındandır. Erdebil valisi Sarıcalı oymağındandır. Gence Vilayeti 1593 Tahrir Defteri’nde 24 Oğuz 8 Kıpçak boyundan biri Sarıcalıdır. -Gaziantep Beğ-Dili Türkmenlerinin Mürselli oymağına bağlı Saricalu adlı bir oba da bulunmaktadır. -Gaziantep’in Vasılı Köyünde oturan, Beğ-Dilli Türkmenleri’nin Kara-Şıhlı adlı bir oymağı bulunmaktadır. -Diyarbakır’ın Karacadağ’ında yaşayan Türkân aşireti, Beğ-Dili Türkmenlerine mensuptur. -Osmanlı kaynaklarında, Türkâni göçebe yörük oymakları, Ankara, Kütahya, Karaman, Erzurum ve Bozok’da; Türkânlı ve Türkânelli aşireti Ankara, Erzurum ve Rakka’da yerleştikleri kaydediliyor. -Türkân aşireti 24 Oğuz boyundan Beğdililer’e bağlıdır. Siverek Karakeçili aşiretinin bir oymağının adı da Türkân’ idir. -Türkân aşireti ile ilgili olarak, Ziya Gökalp görüşünü şöyle ifade eder: “Türkân gibi esasen Beğdili boyuna mensup Türk olduğunu bilen fakat Kürtçe konuşan bir Türk aşireti.”(22) 

V – BEĞDİLİLERİN ULULARI BOZ-GEYİKLİ DEDE VE HUBYAR SULTAN. 

Prof.Dr.Faruk Sümer: Kanuni Sultan Süleyman I. (1520-1566) devrinin ilk yıllarında Halep Türkmenleri arasında Beğdili kolunun 40 obadan oluşan ve başlarında beğ ünvanlı şahısların bulunduğu büyük bir Türkmen topluluğu olduğunu belirtmektedir. Bu kırk obadan 26. ve 27. sıradaki Beğdili obalarının din ve tarikat adamlarından meydana geldiği görülüyor.Bu obalardan birincisi Hoca Ali Şeyh adını taşımakta ve dört Şeyh ailesinden müteşekkil bulunmaktadır. Defterde bu şeyhlerin : “kadimden er OCAĞI olup, bir senede üç kelâmullah hatmedüp sevabın hazret-i Hüdâvendigâr’a (Kanuni) edâ ettikleri, duaları makbul kimesneler” oldukları kaydedilmiştir. Yine şeyhlerden müteşekil bulunan ikinci oba Boz-Geyiklu adını taşıyor. Bu oba mensuplarının “kadimden vâcib ur-riâye kimesneler” oldukları evlerine “kurban, çerağ gelür dervişler idikleri” ve “hem mezkur Beğ-Dili cemaatinin uluları oldukları” söyleniyor.(23) Ahmet Yesevi soyundan bir şeyh olan ve Elbeyli oymağının piri, Boz Geyikli Dede’nin türbesinin Mınıç Kasabasının Kurudere’ye bir saat uzaklıkta olduğunu söyleyen A.Yalman, menkıbesini de şöyle anlatmaktadır: “Elibeyli’den çıkan Deli Ahmed’in sanına Boz-Geyikli derlermiş. Boz-Geyikli, bir gün, Urum’a, Hacı Bektaş’a gitmiş, Bektaşi olmuş, keramet göstermiş veli olmuş. Ordayken bir gün elindeki, çövenini (asasını) güneye fırlatmış, çöven şimdi türbesinin bulunduğu yere düşmüş, çobanlar bu çöveni almak istemişler, ama kimse yerinden kaldıramamış. Mavalı Aşireti kaldırırız demişler, develere bağlamışlar, develerin hepsinin beli kırılmış, sonunda Boz Geyikli kendi gelmiş, çövenini almış, böylece aşirette ulu olmuş. Hacı Bektaş Veli, yanındaki adamlarına mertebe vermiş. Boz Geyikli buraya geldiği için hernasılsa ona mertebe vermeyi unutmuş. Boz Geyikli asasını Hacı Bektaş’a doğru fırlatmış, asa gelirken Hacı Bektaş; Nurhak Dağı’na “Tut Ya Nurhak!” demiş. Asa Nurhak Dağı’nı yarmış, sonunda Hacı Bektaş mertebe vermiş ve Boz Geyikli’yi (Bişiri’yi) doğru yola getirmekle görevlendirmiş. Boz Geyikli Deli Ahmet, aslen Tokat’lı olup aşiretinin Rakka’da bulunduğunu bildiği için buraya gelmiştir.” (24) Bu söylenceyi Kara Hasan Efendi’den dinleyen A.Yalman; aynı zamanda resimler de çizdirmiştir. Bu resimler oymak damgalarıdır. Sıraç topluluklarının mezar taşlarında da benzer fiğürler vardır. Anılan söylencenin bir versiyonu da Tokat’ın Almus ilçesi Hubyar Köyü’nde türbesi bulunan Hubyar Sultan için anlatılmaktadır. Hubyar Sultan ve Boz Geyikli’ininde Ahmet Yesevi soylu olduğu anlatılmakta ve esas adlarda Ahmet olup, Hacı Bektaş’ın halifelerindendirler. Yine her ikisi de Beydili boyundan ve Tokatlı’dırlar. Bu söylence bize şu çağrışımı yapmaktadır: Acaba bu iki kişi gibi gözüken ulu zatlar aynı kişi midir? Hubyar Köyü’nde ve Tokat-Sivas-Yozgat Sıraç Topluluklarında anlatılan söylencelere göre Hubyar Sultan’ın 11 yıl Alanya ve Akdeniz yöresinde kalmıştır. Biz de bu söylencelerden hareketle bu zatların aynı kişi olabileceğini düşünüyoruz. Türbenin birisi makam (düşek) olabilir. Çünkü belgelerden anladığımıza göre Tokat-Sivas yöresinde iki tane Hubyar vardır. Biri 13.yüz yılda yaşamıştir, diğer 16. yüz yılda yaşamıştır. Güney’de yaşayan Beydili oymaklarını piri bunlardan bir olabilir. Çünkü, Boz Geyikli’in Tokatlı olduğu anlatılmaktadır ki bizin saptamamız da bir olasılıktır. 1656 yılında Tokat’a gelen Evliya Çelebi Seyahatnamesi’de: “Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayırlı ve bereketli dualarıyla bu eski tarihi şehir: Alimler konağı fazıllar yurdu ve şairler yatağıdır” Bu şu demektir: Yöre Alevi-Bektaşilerin yoğun olduğu bir yerleşim alanıdır. Evliya Çelebi bölgeyi dolaşır ve Eyalet merkezi (Yeni-İl) içinde; “Sivas eyâletinin sancakları şunlardır: Amasya, Çorum, Bozok, Divriği, Canik ve Arapgir, Sivas sancağı paşa merkezidir.” Demektedir. F.Sümer, Yeni-İl’de yaşayan Beğ-Dili oymaklarının III. Murat (1574-1595) devrinde kış gelince Halep bölgesine inerek kışladığın belirtmektedir.(25) Bu obalar arasınas Sincan, Yellüce, Güneş gibi obalar vardır ki, halen aynı adı taşıyan Sivas’ta köyler vardır. Yellice Köyü’nde Şeyh Şazeli Sultan Ocağı; Güneş Köyü’de de Garip Musa Ocağı vardır. Yine yöredeki onlarca köyde Türkmen Baba ve Dedelerinin türbeleri vardır. Bugün Beğdili boyu obalarının bir çoğu sünni olduğu görülsede eskiden Alevi olduğu anlaşılmaktadır. Doğanşar’ın bir çok sünni Türkmen köyü kendilerinin önceden Alevi olduklarını söylemektedirler. Gaziantep ve İçel bölgesindeki Türkmen köyleride aynı şekilde süreç içinde baskılar sonucu sünnileşmişlerdir. Maraş, Gaziantep, Urfa ve Diyarbakır cıvarında ise bazı Beydili Türkmenler aşiretleri; Osmanlı ve yerel Kürt Aşiretlerinin baskılar sonucu hem sünnileşmişler hemde Kürtleşmişlerdir. 

VI – BEĞDİL’İN BAZI BEYLERİ.

Aşiret iskanlarını organize etmek ve yönetmek amacıyla: vali, sancak beyi, kadı, naip,katip, mübaşir, bey, iskanbaşı, kethuda gibi memurlardan oluşan bir iskan dairesi oluşturulmuştur.İskan hareketinde oymakları yönetmek amacıyla; boy veya oymaklardan birine mensup kişilerden “İskan-Başı” adıyla bir bey atanmaktaydı. Elimizdeki kayıtlara göre ilk tayin tarihi 1693 Şubat ayında olup, önce Bozkoyunlu oymağına mensup olan Firuz-oğlu Şahin Bey ondan sonra da kardeşi Kenan bey tayin edilmiştir.(26) Yeni-İl Beydili Oymakları H.1101/M.1699 yılında Avusturya seferi hümayuna gelmeleri ferman olunarak 150 atlı olarak, boy beğleri ve kethudaları, iş erleri deftere kayıt edilmişlerdir. Oymak beyleri şunlardır: -Firuz Beğ oğlu Şahin Bey, -Seyifhan Beğ, -Şedidoğlu topal Assaf Beğ, -Ebu Seyif oğlu Mirza İsmail Beğ, -Beğmişlü Ganem Beğ, -Kara Şeyhlü Kızıl İdris Oğlu Musa Beğ, -Kör Nasır Beğ, -Şeyh Musa Kethudası, -Yüz Hatem Ağaoğlu Hasan Beğ, -Şah İsmail oğlu Mehmet Beğ, -Bozkoyunlu Ahmet Kethuda, -Bozkoyunlu Murteza Kethuda, -Kara Şeyhlü El’is oğulları Kenan ve Kesal Bey -Kırgıl Yahya oğlu, …. -Döğerli Yedi Beğ, …..(27) Tokat ve Sivas yörelerindeki Beydili mensubu köylüler dedelerinin Osmanlı Ordusu ile Rumeli’ye seferlere gittikleri anlatılmaktadır. Yukarıda andığımız beylere ilişkin bir çok rivayet vardır. Beydili Sıraçlarının bu dönemdeki önderi Kenan Şeyh’dir. Tokat ve çevre illerinde erkek adı olarak “SATILMIŞ” adına çok rastlanılmaktadır ki ; bu ad Beydili beylerinden Pir-Budak oğlu Satılmış’dan gelmektedir. Üç yüzyıllık bir gelenek hala yaşatılmaktadır. 18. Yüz yılın ilk yıllarından itibaren Bolu’dan Sivas’a kadar ki bölge; emmiyet ve aşayışın olmadığı, leventlerin ve başıbozuk zümrelerin, eşkıyaların köyleri yağmaladığı, yerel yöneticilerin halka zülmettikleri bir dönem başlar.(28)   VII – TÜRKMENLERİN ZORUNLU İSKÂNIN NEDENLERİ. Prof.Dr.Cengiz Orhonlu 1691-1699 yılları arasında konar-göçer halkın hükümet tarafından iskan edilme sebeblerini şöyle açıklar: 1.Konar-göçer ahalinin merkeziyetçi bir devlet nizamı ile bağdaşmayan hayat tarzları yüzünden yerli halka büyük zararlar vermelerini sona erdirmek… 2.Harap ve boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraate açmak… 3.Diğer şakavet unsurlarına ve daha büyük zararlar meydana getiren göçebe gruplara karşı yerli ahaliyi, ekili topraklarını ve hayvanlarını muhafaza (etmek). Göçerler yaylak-kışlak mahalleri arasında gidiş geliş esnasında ekili toprakları hayvanlarına çiğnetip mahsülleri yedirmeleri devamlı tekerrür etmekte; köyler ve kasabaları tahrip etmekteydiler. Çoban ile saban arasında bir mücadele diyebileceğimiz bu göçebe hareketi; seyyar kütlelerin tahribkar zaferleriyle sonuçlanmaktaydı. Devlet bu durumu sona erdirmek için; 11 Ocak 1691’den itibaren çeşitli ferman, hüccet ve emirler yayınlar. Bu kararların özeti şudur: 1.Harap ve boş yerlerin yeniden imari ve ziraate açılması ve kaybedilmiş zirai gelirin kazanılması. 2.Oymakları konar-göçer hayattan (Türkmanlık’tan) çıkarıp yerleşik hayata intibak ettirmek. 3.İç emniyet bakımından güneyde, özellikle kuzey Suriye’ye doğru baskı yapan Aneze ve Şammar gibi Arap kabilelerin istilalarına karşı adeta bir muhafaza kuvveti sıfatıyla inzibat işlerinde kullanmak.(29) Prof.Dr.C.Orhonlu harita ve aratırmasıyla (30); Ahmet Refik’de belgeleriyle (31): Beğ-dili boyu bütün obaları ile birlikte 1691 yılında Ağça-Kale’den Rakk’ya varıncaya kadar olan yerlerede, Belih Çayı kıyısında iskan olmak üzere emir aldı. Derken, Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu; 1704 yılına kadar Beydilli Türkmenlerinin Rakka’ya iskan edilmek üzere sevk edildiğini ve bu yolda emr-i şerif verildiği görülmektedir, demektedir.(32) “Aşiret İskan Defteri”ninde 1693 yılından 1752 yıllarına değin zorunlu iskan devam ettiği anlaşılmaktadır.(33) 

VIII. OZANLARIN DİLİNDEN BEĞDİLİ. 

Prof.Dr.F.Sümer şöyle demektedir: Böylece Beğ-Dili’nin güzel günleri sona ermiş, acı ve hüzünlü günleri başlamıştı. Rakka’ya iskanları emredilen Beğdili obaları Halep Türkmenleri arasındaki, o zamana kadar başka yerlerde yerleşmemiş obalar ile Yeni-İl’deki bütün obalar idi… Hepsi 3200 vergi evi ediyor.. Bir çoğu da çok sevdikleri Urum’a kaçmışlardır. Beğdil Boyunun beği Firuz Bey ise İran’a kaçar. Firuz Bey için yazılan bir şiirde Alevilik’deki “Durna” kuşu ile “Semah” ritüeli yer alır:

“Seherde avazınn bağrımı deler 

Durnanın kanadı köz gibi yanar 

Kaldırmış kanadın yavru baş sanar 

Firuz Beğ Acem’e gitti durnalar. 

Çağrışı çağrışı yayladan inin 

İnin Ayn-Elize bir semah dönün 

Beğden izin oldu koruya konun 

Firuz Beğ Acem’e gitti durnalar. 

Rakka’dan kaçanlar şiddetle takip olunarak tekrar çölleredeki iskan yerlerine getirilirler. Diğer Türkmen oymakları zamanla birer birer fırsat bulup iskan yerlerinden kaçtılar ise de kalabalık ve boy tesanüdünü muhafaza eden Beğ-Dililer Rakka’da kaldılar. İskanın icrasına Kadı-zade Hüseyin Paşa başlamış ve Yusuf Paşa tamamlamıştır.(34) Taşdemir adlı ozan şiirinin bir kıtasında Yusuf Paşa için şöyle der:   

“Kadı-Oğlu Yusuf Paşa gelende, 

Yalan dünya benim derdi Beğ-Dili, 

Seksen bin evle Rakka’ya iskan olanda 

Tayı, Muvali’yi kırdı Beğ-Dili. 

TAŞDEMİR’im de söyler özünden, 

Methedelim Beğ-Dili’nin yazından, 

Ala Bucak Kettele’nin düzünden, 

Hamed ‘in sancağını bastı Beğ-Dili.”   

Rakka’da iskan olan Türkmenler’in Arap ve Kürt aşiretleriyle savaşlarını anlatan aşaığdaki şiir çok anlamlıdır. 

Rakka çöllerinden gelen gaziler 

Rakka’nın gonca gülü soldu mu? 

Yeniden bir haber duydum oradan 

Cerid Bekir öldü derler öldü mü? 

Cerid Bekir öldü ise kırıldı kilit 

Yolumuza çöktü bir kara bulut 

Kürdülü Kerim’le Bayındır Halit 

Kolu bağlı cellatlara vardı mı?  

Kul Sadun’um der ki bulamadık vefa 

Hükmümüz geçerli şol Kaf’tan Kaf’a 

Ulaşlu oğlu Hacı Mustafa 

Alayları bölük bölük böldü mü.? 

IX -TÜRKMEN SÜRGÜN BÖLGESİ: RAKKA. 

Osmanlılar’ın Türkmenleri sürgün ettikleri RAKKA bölgesi neresidir? Rakka Eyaleti, Beydili boyunun sürgün yeridir. Ruha Eyaleti olarakta bilinen Rakka bölgesi 1516 yılında Osmanlı ülkesine katılır. Diyarbakır ile Halep eyaletleri arasınada kalan bölge merkezi Urfa olmak üzere 6 Sancaktan oluşan Rakka Beylerbeyliği de 37 Zeamat ve 616 tımar vardı. Osmanlı yönetimi bu bölge için özel iskan politikası uygulayarak Beydili ve Bozulus Türkmenlerini Fırat Irmağı boyunca yerleştirme girişimleri başarsız oldu. Göçebe Türkmenlerin düzenleri bozuldu. Türkmenlere Arap Aşiretleri eşkıyası saldırıları da istikrarı bozunca 18. yüzyıl karışıklıklar giderek arttı.19 Yüzyılda meydana gelen ayaklanmalar ile Mısır Hidivi İbrahim Paşa’nın bölgeyi alması sonucu; Türkmen Aşiretler yöreden çekildiler. 1840’da bölge tekrar Osmanlılara geçince Rakka Eyaleti kaldırılarak Urfa, Halep’e bağlı bir sancak oldu. Ahmet Refik, Anadolu’dan Türk Aşiretleri’nin 966/1559 ile 1200/1786 döneminde Rakka çöllerine ve diğer yerler sürgünleriyle ilgili yayınladığı Osmanlı belgeleri, kan ve zülüm kokmaktadır ve bu durum içler acısı bir uygulamadır.(35) Ankara’dan Giresun Keşap’a kadar ki bölge 16. ve 18. yüzyılda Oğuz Türkmen aşiretleri’nin yaşadığı bir coğrafyadır. Osmanlı yönetimi 400 yıl bu bölgede şiddet ve zülüm uygular.Çeşitli boylara mensup bu Türkmenler yerlerinden yurtlarından edilerek, yerlerine Doğu ve Güneydoğu’dan getirilen Sünni Kürt aşiretleri yerleştirilir. Gönderildikleri yerlerden kaçan Türk Aşiretleri eski yurtlarına dönerek Orman içlerinde ve dağlık yörelerde yaşamışlardır. Konya, Ankara, Kırıkkale, Kırşehir, Çorum, Amasya, Tokat, Yozgat, Sivas bölgesinden sürgün edilerek zorla iskana tabi tutulan Türkmenlerin hepsi Kızılbaş Aşiretleridir. Bunların çoğu Rakka gibi sürgün yerlerinden kaçarak Kürt yörelerine sığınmışlar ve süreç içinde Kürtleşmişlerdir. Keskin’de bulunan Hasan Dede Ocağı (36), yine aynı yörede Haydar Baba (Haydari Sultan) Ocağı ve Koçu Baba Ocağı dönemin Beydili Boyu Türkmenleri’nin inanç merkezleridir. Hasan Dede Ocağı talipleri Beydilli aşiretinin Kuyumcu, Köçekli, Gündeşli obalarıdır.(37) Yunus Koçak, “Hasan Dede” adlı eserinde bu durumu ortaya koymaktadır.(38) Koçu Baba evlatlarından İbrahim Ulusoy’un bize anlatımları bu dönemde ki olayları aydınlatmaktadır. Yeni İl (Sivas) Bölgesinden de Beydili Kızılbaş oymakları ile diğer Türkmen Kızılbaş aşiretleri Rakka’ya sürgüne gönderilmiştir. Amasya-Tokat-Yozgat-Sivas bölgesinde Beydili Boyunun önemli Kızılbaş aşiretinden olan Sıraçlar da iskana zorlandığı için 16.yy. başlarından 19. yüz yıl sonlarına kadar Osmanlılarla sürekli çekişme içinde olmuşlardır. Sıraç Aşiretleri’nin dini ve siyasi lideri Kurtoğlu Vel Baba 1864 yılında Hakk’a yürüyünce yerine eşi Anabacı Sultan Anşa (Ayşe) Bacı geçer. Anşa Bacı’ yı “Kızılbaşlık Propagandası “ yapıyor diye mutasarrıf olarak görev yapan Kazova’da Haruk çiftliği sahibi Bekir Sami Paşa’ ya şikayet ederler. 16 Şevval 1311 (10 Nisan 1894) tarihinde durum bir raporla Ankara Valisi Mehmet Memduh tarafından Padişah Sultan Abdülhamit’e “Kızılbaş Aleviler” olduklarını ve “siyasi bir mesele ihdas edebilecekleri”ni bildirilir. Bu İstihbarat Raporuna kitabında yer veren Enver Behnan Şapolyo; “Memduh Paşa’nın bu raporundan anlaşıldığına göre, Kızılbaşları tetkik edip anlayamanıştır. Öz Türk olan bu halkı padışaha zararlı bir unsur, İslamiyet’ten ayrılmış bir zümre olarak göstermektedir.” Demekte ve Hubyarlı (Sarac) Beydili boyundan olduğu belirtilmektedir.(39) Anşa Bacı altı çocuğu ve ileri gelen akrabaları ile önce Tokat’ta sorulanır. Samsun’ dan gemiyle İstanbul’a getirilirler. Orada tekrar soruşturmaya tabi tutulurlar. Soruşturma esnasında Anşa Bacı’ın talibi ve Çakmak köylü olan Tersane Komutanı Osman Paşa, Anşa Bacı’ya yardım eder. Soruşturma neticelenir , Padişah II.Abdülhamit’in emriyle Anşa Bacı ve oğulları ve damadı Köseoğlu İbrahim, Suriye’nin Şam kentine sürgüne gönderilirler. Anşa Bacı yanındakilerle beraber üç yıl zorunlu olarak Şam da sürgünde tutulmuştur. Bu üç yıl içerisinde Kerbela’yı Necef’i ziyaret etmişlerdir. Sürgün cezaları bitip Tokat-Zile – Acısu Köyü’nün yolunu tutan Anşa Bacı ve yanındakilerin geleceği haberini duyan binlerce kişi Anşa Bacı yı Amasya’da karşılamışlar ve kalabalık bir halk kitlesiyle Anşa Bacı ve evlatları Acısu Köyü’ne dönmüşlerdir. Anşa Bacı’nın yaşadığı bu sürgün hayatı ve işkence dönemi mazlumun yanında yer alan Alevi kitlesini daha çok etkilemiş ve Anşa Bacı’nın etkinliği ve sevenleri daha çok artmıştır. Anşa Bacı çocuklarının da küçük yaşta olması sebebiyle Aşiretin başına geçmiş ve Acısu Köyü’nde bulunan Hubyar Ocağına tabi posta oturmuştur. Bugün Anşa Bacı Ocağı ve Cemevi; Beydili Sıraç Aşireti’in inanç merkezidir.(40) Birinci Dünya Harbi’nde Beydili-Sıraç topluluklarından oluşan Redif Taburu, 1913 yılında Rus Cepesine savaşa gitmiş, mütareke sonrası sancaktar İsmail Çavuş; tabur Sancağın getirerek Hubyar Sultan Türbesi’nin üzerine örtmüştür. Ayetelkürsü işlemeli ve üzerinde “Koçhisar Redif Taburu’nun Yadigarıdır 1331) yazılı yeşil sancak halen türbededir. Kurtuluş savaşında maddi ve ayni destek veren Sıraç toplulukları Atatürk’ü fiilen desteklemişler ve bu günde onun düşünceleri doğrultusunda gitmektedirler. 

X – RAKKA’DA OSMANLI YÖNETİMİNDEN BİR KISSA. 

Gaziantep bölgesinde yerel araştırma yapan Cuma Karataş, kitabında şu söylenceye yer verir: “Abbas Paşa, Urfa valisidir. Göçebe Türkmenler de Rakka ve Colap’ta yerleştirilmiş, tarımla uğraşmaktadırlar. Topraklar devletindir. Her köyde devletin bir görevlisi bulunmaktadır, tarım işlerini kontrol etsin diye. Bunlara “Şahna” denilmektedir, seksen şahna görevlendirilir her yıl. Bu şahnalardan biri bir Türkmen kızını beğenir. Daha sonra bu kızın güzelliğini Abbas Paşa’ya anlatır. Abbas Paşa kızın babasını yanına çağırır, ondan kızını kendisine eş olması için ister. Kızın babası tek başına karar veremeyeceğini, aşiretine danışması gerektiğini bildirerek süre ister, köyüne döner. Kızın babası aşiretin ileri gelenleri ile ve diğer aşiretlerle görüşür, bilgi alışverişinde bulunur. Sonunda kızı Abbas Paşa’ya vermeye karar verirler. Anacak bu kararlarını gizli tutarlar. Harman zamanı ürünlerini samandan ayıkladıktan sonra, tüm Türkmenler kendi aralarında anlaşır, seksen şahnayı birden harmanların içine atarak yakarlar. Eşyalarını toplayıp Colap’tan kaçaralar. Fırat’ı geçip bu günkü yaşadıkları alanlara yerleşirler.”(41) Osmanlı, Rakka’daki Türkmenleri cezalandırmak için Abbas Paşa’yı görevlendirmiştir. Abbas Paşa’ın İskenderun’dan karaya çıkıp bölgeye gelişini Dadaloğlu şu deyişi ile anlatır:   

“İskeleden kaktı ol Abbas Paşa, 

Kızılı, boranlı dağ var önünde, 

Elbeyli beylerin at başı çekmez, 

Çevrilip konacak yer var önünde.   

İlleride Osman Bey, zorbalar başı, 

Aşireti var, çıplak eder savaşı, 

Keser kelleler, basar üleşi, 

Kartallar dönecek yer var önünde,   

Küçük Ali Oğlu da, haykırır kakar, 

Düşmanı görünce, belini büker, 

Çimbulat kılıçla demir bent söker, 

Omuzu kalkanlı er var önünde.   

DADALOĞLU der; ordan geçerse, 

Elbeyli Türk’ünden yolun açarsa, 

Akan kanlı Murat köpük saçarsa, 

Seyit Battal gibi er var önünde. (42)   

XI – OSMANLI BELGELERİNDE SÜRGÜN TUTANAKLARI. 

Beğdili Aşireti başta olmak üzere, her boydan Türkmen obaları Rakka’ya zorla sürgün edilerek o bölgeye iskan edilmeye çalışılır. Aşağıda vereceğimiz belgelerdende anlaşılacağı gibi Türkmenler Rakka’dan firar ederek ya eski bölgelerine ya da Anadolu’nu içlerindeki dağlık yörelere sığınırlar. Canik, Munzur ve Toros dağları ile uzantıları “kaçkuncu” Türkmenlerin yurtları olur. Ya da C.Orhonlu’nun belirtiği gibi “İskandan kaçanlar Anadolu yakasında bulunan şehir ve kasabalara iltica etmişler evkaf, has, tımar, zeamat topraklarına, ayni zamanda çiftliklere ve diğer oymaklar arasına gizlenmişlerdi” Bunun nedeni de “Arap aşiretlerinin baskılarına karşı Türk oymaklarının mücadelesinin yönetimce şiddetle cezalandırmasından kaynaklanmaktadır. Bu cezalandırma yöntemleri türkülerde canlı olarak görülmektedir” (43) Bayındır, ve Döğer Boyu oymakları ve obaları ile Bozkoyunlu cemaati, Beğdili Boyuna tabi olarak Rakka’da iskan edilirler. Sonrası içinde Ceved Türkay, Osmanlı belgelerinden şunları yazmaktadır: “Bayındır Cemaati, Beğdil Aşiretine tabidir. Rakka iskanından Bayındır Türkmanı Cemaatının yaylakları, Sivas cıvarında Tonos (Tenos) ve Kangal Nahiyelerinde vaki Ulaş nam Karye ile Kangal Karyesinin mabeyninde olan Deliktaş ma’beri idi”… “Beğdili Aşiretine tabi olan Bozkoyunlu Cemaati, Konya ve öte caniblerinde yiğirmi kadar evleriyle olurlar ve on kadar evleri Aksaray Sancağında Beğdik Türkman içinde Balam Halil ve gayrileri yanlarında olurlar deyü tahrir olunmuş”… “Döğerli Cemaati, 150 hane olub, Beğdili Aşiretine tabidir. Cemaat-i mezbure, 1140 senesinde Rakka Beğlerbeği Süleyman Paşa zamanında bilkülliyye firar ve mahall-i iskanlarında bir evleri kalmayub, bizler Alacahan’a muhafazacı yazıldık derler imiş. Kendüleri muhafazıcı değil, bir iki sene kalırlar ise, ol etrafın harab ve yebab olmasına dahi sebeb olub, bunların anasıl Beğdili Türkmanı eşkıyasıdan olup, bunların teaddisi sebebiyle ebna-i sebil bilkülliyye munhatı-olub ve Beğdili Türkmanı’nın ekseri yanlarına tecemmu’edecekleri bi iştibah’dır deyü tahrir olunmuş”… Avşar ve Bozulus topluluklarına ilişkin ise: “Avşar-ı Recepli Cemaatı, mukaddema Rakka’ya iskan olunmuşlardır. Mahall-i iskanda elli kadar evleri vardır. Cemaat-ı Mezbüreden Beğler ve Torunlar ve reayaden ikiyüz kadar evleri, mukaddema gidüb bindokuzyüzyirmibeş kuruş beher sene Rakka tarafına mal verirler idi. Binyüzkırk senesinde Süleyman Paşa zamanında kırk kadar evleri firar ve hala mahall-i iskanlarında elli kadar evleri kalmıştır deyu tahrir olunmuş. Afşar-ı mezbür, Rakka’ya iskanı ferman olunub Zîr’e kaydolmuştur”… “Bâb-ı Altun Cemâatı, Bozulus Aşiretine tabi olub, yiğirmibeş hanedir. Cemaat-ı mezbür, Kadızade Hüseyin Paşa (1140 senesinde Rakka Beğlerbeği) zamanında îvâ ve iskân ve istikrâr olunup ve zer’ve hars ile meşgul iken, bazı avarız ve havadis zuhuriyle ekseri fırsat bulup, Rum tarafına ve Bozok caniblerine firar edüb ve gerü kalan evleri dahi, evvel giden evlerimiz gelmedi deyü birer beşer fırsat bulup, firar edüb, hala mahall-i iskanda bir evleri yoktur. Elyevm cümlesi Keskin ve Bozok ve Kırşehir ve Çiçekdağı taraflarında olurlar deyü tahrir olunmuş”… “Bozulus Aşiretine tabi olan Harmandalı Cemaatı, 60 Hanedir. Cemaat-ı mezbürenin bir miktarı 1120 senesinde firar edüb, badehü Yusuf Paşa irca’ve Rum’a firarileri ahara malikane olunmuş deyu, mahall-i iskanda olanlar dahi üçer beşer firar etmek üzerdir. Hala mahall-i iskanlarında yiğirmi kadar evleri ancak kalmışdır. Elyevm Rum tarafınad olanlar, Bozok’da ve Salarlı ve Mamalı ve Pehlüvanlı içlerinde olurlar”… “Kabağılı Tokuzu Cemaatı, Hacıayvadoğlu Aşiretinden olub, 150 hanedir. Cemaat-ı Mezbürenin bir miktarı 1126 senesinde firar edüb, baki kalan yüz kadar evleri dahi Süleyman Paşa (Rakka Beğlerbeği) zamanında bilkülliyye firar ve bâdehû Vezir Ahmet Paşa zamanında bir miktar evleri, mahalli iskana gelüb, nehr-i Fırat’ı geçirmeyüp, Birecik nahiyesinde.. nâm karyede ikamet etdirüb, hîn-i azlinde Kedhüdası Mehmed Kethüda maan götürüb, hala cümlesi, Antakya kurbünde ve Gavurdağı tarafında olurlar; deyu tahrir olunmuş”… “Karakocalı Cemaatı, 35 hane olub, Beğdili Aşiretine tabidir. Cemaat-ı mezbür, Konar-Göçer Yörükandan olub, ezkadim Biga ve Çan kazalarında yaylayub, İnegöl ve Tuzla ve Bayramiç Kazalarında kışlarlardı. Cemaat-i Mezbüre, yüzkırk senesi Süleyman Paşa zamanında bil külliyye evleriyle mahall-i iskanlarından huruc ve Rum tarafına firar ve hala Kangal Kazası dahilinde Alacahan tarafında olurlar. Bizler, Kangal Cami’i evkafındanuz, Alachan’a muhafazacı tayın olunduk, derler imiş. Cemaat-ı mezbüre, iki kabile olub, bir kabilesi cami-i mezbür vakfı ve bir kabilesi dahi otuzbeş senedir mahall-i iskanda olurlar. Mezbürlar, aslında hırsız ve haramzade olub, ol tarafda kalur ise, ol etrafın dahi harabına bais olurlar deyu tahrir olunmuş”… “Küçüklü Cemaatı, Bozulus Aşiretindendir. 150 hane olub, üçyüz guruş zamla Yeni İl mukataasına ilhak olunmuşdur. Küçüklü Cemaatı, Kadızade Hüseyin Paşa zamanında iva ve iskan ve istikrar olunub ve zer’ve hars ile meşgul iken, bazı avarız ve havadis zuhuriyle ekseri fırsat bulub, Rum tarafına ve Bozok caniblerine firar edüb ve gerü kalan evleri dahi evvel giden evlerimiz gelmei deyü birer beşer fırsat bulub, firar edüb, hala mahall-i iskanda bir evleri yoktur, elyevm cümlesi Keskin ve Bozok ve Kırşehri ve Çiçekdağı tarafında olurlar, deyu tahrir olunmuş. Küçüklü Cemaatı, Gencelübayadı (Gençlü Bayad) demekle marufdur”… “Bozulus Aşiretinden olan Cemaat-ı Silsüpür Ceridi, 250 haneden ibaret olup, malına 450 guruş zamla Yeni İl mukataatına ilhak olunmağla, kırkaltı mukataasına kayd olunmuştur. Cemaat-ı mezküre, Kadızade Hüseyin Paşa zamanında iva ve iskan ve istikrar olunub ve zer’ve hars ile meşgul iken, bazı avarız ve havadis zuhuriyle, ekserisi fırsat bulub, Rum tarafına ve Bozok caniblerine firar edüb ve geru kalan evleri dahi evvel gidenlerimiz gelmedi deyu, birer beşer fırsat bulub, firar edüb hala makall-i iskanda bir evleri yoktur; elyevm cümlesi Keskin Ve Bozok ve Kırşehri ve Çicekdağı taraflarında olurlar, deyu tahrir olunmuş.”(44) 

F.Sümer, “Bu iskanda en büyük ızdırabı Beğ-Dili boyu çekti” demektedir. Enaz bu boy kadarda; 13. yüz yılda Orta-Asya’dan Anadolu’ya gelen Bayat boyundan olan Barak obalarıda Rakka’ya iskan esnasında eza-cefa cekmiş, zülüm görmüştür.(45) Bu İskanla ilgili Dedemoğlu şu deyişi söyler:   

Çıktık Horasan’dan sökün eyledik 

Düşürdüler bizi tozlu yollara 

Omuzlarda parlıyor uzun şelveler 

Aşırdılar bizi karlı dağlara

Bölük bölük oldu yüklendi göçler 

Atlaydı yaşlılar yayadı gençler 

Başımıza geldi olmadı işler 

Düşürdüler bizi görülmedik ellere   

Gehi konduk gehi göçtük yollardan 

Bilip bilmediğim yaban ellerden 

Kerbela çölünden ıssız dağlardan 

Bizden sonra bir ad kalsın dillere   

Oradan geçirdi sürdü Colab’a 

Seksen dört bin hane gelmez hesaba 

Deve koyun insan çoktur kalaba 

Susuz hayvan inileşir çöllerde

DEDEMOĞLU der ki aşkın bağından 

Aşırdılar bizi Yozgat dağından 

Anadolu Sivas şehri sağından 

Göçtüğümüz destan olsun dillere.   

Beğdilli aşiretinin büyük ozanı Dedemoğlu; Çorum’un Sungurlu ilçesinin Araf köyündendir. Çiftlik köyünde de “dedemoğlu” lakablı bir aile vardır. Alaca (Hüseyinova) İlçesinin Oyacı adlı köyünden olduğunu söyleyenlerde vardır.(46) Dedemoğlu adıyla bir Alevi Dede Ocağı var olması, Ozan Dedemoğlu’nun Çorumlu olduğunun kesin olarak göstermektedir.   

SON SÖZ: 

Beydili Boyunu incelememizin nedeni; Oğuz Türkmenleri içinde Tuna boylarından bugünkü Türkmenistan’a değin uzanan coğrafyada en yaygın bir topluluk olmasından kaynaklandığı gibi, binlerce yılık törelerini halen devam ettirdiklerinden dolayı özel olarak seçtik. Diğer Türkmen oymaklarının bir çoğu kentleşme ile birlikte geleneklerini yitirmişlerdir. Ülkemizde ise Beğdili obaları Edirne’den Kars’a kadar her yörede vardır. Beğdililer özgün bir Türk Kültürel kimliğe sahiblerdir. Araştırma yaptığımız Yozgat-Tokat-Sivas bölgesinde Beğdili toplulukları; etnografik, folklorik, filolojik, dini inanç ritüelleri açısından Oğuz töresini yaşatmaktadırlar. Bu Türkmen kimliklerinden dolayıda zülmedilmiş, tarih boyunca kimlik mücadelesi vermişler, bu nedenle Raka Çölleri’ne sürgüne gönderilmişlerdir. Bu mücadelenin odağınıda da üç temel ilke vadır. “Eline beline diline sahib olmak.” Bugün “Eline Beline Diline Sahib Olmak” düsturunun ulusal siyasal bilinçdeki adı; “Ulusal Devlet’e, Ulusal Dil’e, Ulusal Tarih’e sahib çıkmaktır.” Bu ereğin temel rengide “TÜRK EBRUSU” çerçevesinde hayatiyet kazanmasıdır. Ebruyu teşkil eden hakim renk bayraktaki kızılak, Türkçe’deki duruluk, Oğuz Han’dan gelen tarih bilincidir. Bin yıllık Anadolu tarihi, kültürü, dini, dili; “Türk Ebrusu” alışımından “Türkiye” tablosunu Atatürk yaratmıştır. Oğuz Han’ın torunları olarak bizlerde bu tabloya sıkı sıkıya sahib çıkmalıyız…